Kayıtlar

Burjuvazinin Mutlu Son'ları.

Resim
Haneke filmlerine bayılıyorum. Çünkü kod-açımları pek meşakkatsiz. Vermek istediği mesajı dolandırmıyor. Saçma sapan yerlere gizleyip, gereksiz sembolizmler peşinde koşmuyor. Pat-küt bir tarzı var. Sen ne anlamalıysan, şak diye arz ediyor. Ama bunu yaparken bir hayli hırpalıyor. Hırpalamalı da zaten. Çünkü neticede bir film, içimizdeki donmuş denize inen bir balta gibi olmalıdır! (Selam sana ey Kafka!) Filmi izlerken çokça "The Discreet Charm of The Bourgeoisie - Burjuvazinin Gizemli Çekiciliği" filmi aklıma geldi. (Merak edenler için:  burada ) Evet, onunki gibi bir pürüzsüz burjuva eleştirisi değil kesinlikle. Söylemek istediklerini (burjuva eleştirisinin kesifliği babında) "dan dan dan" söylemiyor belki. Fakat ne yapıyor; gösteriyor. Göstermeyi beceriyor. Hem de son derece sofistike bir şekilde. Filmin ilk 10 dakikasında hemen hemen hiçbir şey anlamıyorsunuz. Bir takım imajlar ve konuşmalar, filmin merkez karakteri Eve'nin telefonunda bulunan bir takım v

Eskişehir'deki Müzeler

Resim
Daha önceki yazımızda Eskişehir'de geçirebileceğiniz en iyi 48 saate ilişkin bir yol haritası çıkarmaya çalışmıştık: https://siyasetvemedya.blogspot.ch/2015/11/10-admda-eskisehirde-gecirilebilecek-en.html Bu yazının bir eklentisi olarak Eskişehir Müzelerine ait detaylı bir yazı yazmak iyi bir fikir olabilir. Bunun nedeni, 48 saate sıkıştırılmış bir gezide birçok müze seçeneği arasından ancak nokta atış yapılarak müze seçmenin zaruriyetidir.  Ekim 2017 itibariyle Eskişehir merkezi ve ilçelerinde müze ve ören yerlerinin sayısının 25'i aştığı dikkate alınırsa üzerine iyice düşünülerek plan yapmak bir hayli önem kazanmıştır. Aşağıdaki listede müzeler iki kriter çerçevesinde sıralanmıştır. İlk kriter, müzelerin şehir merkezinden (özellikle de Berlin'deki müzeler adasını anıştırırcasına birçok müzeye ev sahipliği yapan Odunpazarı Bölgesi, kısaca Müze Kent'ten) şehir dışına doğru sıralanması, ikinci kriter ise bu müzelerin kendi içinde popülarite ve önem sıralamasına tabi

Ankara'dan bir hoş seda var!

Resim
Batu Akdeniz'i hemen hepimiz Heavy Sky'ın ilk single'ı olan Unbreakable ile tanıdık. Enfes bir şarkıydı, ulusal rock'ımıza adeta global bir nefes katıyordu. Bunu tek başına yapmadığını söyleyecek kadar da mütevaziydi Batu Akdeniz, neticede diyordu efsanevi grup AC&DC'den spektaküler gitar virtüözü Joe Bonamassa'a kadar birçok başarılı sanatçının aranjörlüğünü yapmış olan Ryan Smith'in eli değdi bu şarkıya. Eyvallah dedik biz de, ne olursa olsun güzel olmuştu. Sadece biz de değil, Türk rockının genç nesillerce pek de tanınmayan efsanelerinden Asım Can Gündüz de selamı çakmıştı Youtube üzerinden bu güzelim şarkıya. Velhasılı, bizler tabi rock albümü yapıyoruz adı altında hemen kabaca albümün yüzde yetmişini popüler şarkıların coverlarıyla dolduran, türküdür, ağıttır ne varsa yeniden düzenleyen Kadıköy'ün marketingci rockçılarına alışmışız, Heavy Sky'dan da benzer bir şark kurnazlığı bekliyoruz. Derken albüm çıktı nihayet, elimize aldık ve gördü

Küçük Adamların Hikayeleri - All or Nothing

Resim
“Hayat dediğin küçük adamların hikayesidir, İngiltere Kraliçesi’nin hayatı bir b.ka yaramaz.” demiş Ara Güler. Yaygın algının tam tersine. Peki ama bu sözün önemi nereden gelir? Gerçekten doğru mu söylenmiştir? Anna Karenina’nın o meşhur açılış cümlesinden ilham alırsak, sanırım daha rahat kanaat geliştirebiliriz. Öyle ya, mutlu ailelerin hayatları sıradandır, anlatmaya değmez. Ama mutsuz ailelerinki öyle mi? Her birinin kendine özgü mutsuzlukları vardır, Tolstoy’un dediği gibi. Tam da Mike Leigh’in “All or Nothing”inde gördüğümüz küçük adamların hikayelerinde olduğu gibi. Kendi yağında kavrulanların, sadece var olabilmek için bile envai çeşit problem çözmek zorunda olanların mücadelelerinde gördüklerimiz gibi. Gerçekten de tüm bunların yanında Kraliçe’nin yaşadığı hayat ne kadar ilginç olabilir ki? Filmde Phil olarak görülen karakterin hayatı yerine Kraliçe Elizabeth’in saray sefasını merak etmek pek olası değil. Tabi eğer boş entrikalar ve üretilmiş huzursuzlukları dinlemek

Burjuvazinin Gizemli Çekiciliği Üzerine

Resim
Bir film, salt ismiyle bile meramını anlatabilir mi? Görüyoruz ki, anlatabilir. Adının akıllıca bir tasarıyla belirlendiği ortada olan Burjuvazinin Gizemli Çekiciliği ( The Discreet Charm of the Bourgeoisie ), İspanyol yönetmen Luis Bunuel’in burjuvaziyi sınıflar arası temsillerle adeta yerden yere vuran 1972 tarihli filminin adı. Bu film, Bunuel’e has sinematografik çizgiler taşıdığı gibi, özellikle Salvador Dali ve Andre Breton’un yansıttığı biçimiyle geliştirilen sürrealist niteliğiyle de döneminin sol esintisine bir hayli uygun bir atmosfer barındırmakta. Filmde bir grup seçkin, (elit ya da sosyetik, her ne dersek diyelim, neticede burjuva oldukları düşünülen insanlar) yemek yemek için bir araya gelmeye çalışmaktadırlar. Fakat bu bir türlü gerçekleşmez. Bunun aşağıda bahsedeceğimiz sair nedenleri vardır. Zira Bunuel’in meselesi tüm bu gerçekleşemeyen seremoniler üzerinden burjuva ahlakını ve onun ürettiği kurumları topa tutmaktır. Bir anlamıyla meselesi üzüm yedirmek d

A Brief Story on Mikhail Bakhtin

Resim
The battle of the good and the bad. Fierce distiction of the East and the West. The typical dualism which can be found anywhere from philosophy to literature. Although, this has an end and transform to a much complex plane by the hand of Mikhail Bakhtin, a Russian philosopher and theoretician who passover the simple dualism by putting his own Notion which is known as “dialogism”. This notion is also different from “dialectics” because it has more powerful definition to understand how contrary notions can be found at the same order. This has a typical sample in Russian literature: Raskolnikov of Dostoyevsky’s Crime and Punishment. From the novelist point of view, Raskolnikov is the character which depicts man of contradictions. So, it has also have an impact on Bakhtin’s theory of philosophy. Things and ideas which are just opposed to each other can simply find theirselves in one body and works somehow together. This new perception had been made Bakhtin very special on the eye of