1946'nın Sopalı Seçimleri vs. Örtülü Ödenekli 2015 Seçimleri - 1
1946 Seçimleri bizim jenerasyonlara hayli uzak
olduğundan, dahası üzerinden geçmiş hayli askeri darbenin de etkisiyle ciddi
bir unutturulma efektine tabi tutulduğundan, pek bilinmez. Tekaütler, eski
topraklar, yaşayan hafızalar vs. olarak adlandırılan dedelerimiz, sopalı
seçimler olarak bilinen bu seçimlerde en iyi ihtimalle 30’larında dahi
değillerdi. Çok büyük ihtimalle ilk kez sandığa gitmiş ve demokrasinin
meyvesinden tatmışlardı. Gel gelelim, açık oy, kapalı tasnif usulü gibi
neresinden tutsanız elinizde kalacak bir yöntemle gerçekleştirilen bu seçimler
üzerinde asla silinmeyecek bir şaibe şüphesi bırakıldı. (Bugün Google.com’da
1946 Seçimleri yazarsanız ilk önerilen seçenek “hile” olarak gelecektir.) Bu
seçimler sonrasında iktidarını devam ettiren, Metin Heper, Yahya Sezai Tezel
gibi isimlerin savunduğu üzere “İsteseydi çok partili döneme geçmeyebilirdi.” denilen
Cumhur Reis İsmet İnönü’nün başkanlığındaki CHP, 465 sandalyeli meclisin tam
395 adetini kazanmış ve ezici bir galibiyet elde etmişti. Ne var ki güç bir ilüzyondu,
düşüş tam da zirvede olunan bir zamanda başlar ve giderek hızlanırdı. CHP
yönetimi ikinci cihan harbinin yarattığı ekonomik bunalım ve uluslararası konjonktürün
etkisiyle kendisine yönelen eleştirileri ancak muhalefet sathına yarayacak
hamleler yoluyla aşmaya çalışıyordu. İmam hatip kurslarından tutun da, daha
liberal ekonomi politikalarına, Köylüyü Topraklandırma Kanunu’ndan CHP’nin 6
okundan biri olan “Devrimcilik” ilkesinin “Evrimcilik”e dönüştürülmesine kadar
bir takım uygulama elden kayıp giden iktidara tutunma çabasından başka bir şey
değildi. Öyle olduğu ölçüde de muhalefet giderek ivme kazanıyor, tüm ülke
Demokrat Parti’nin çekim alanı içerisine giriyordu. Zaten 1950 seçimlerine bu
atmosferde gidilecek, seçim sonuçları da malumun ilanından öte anlam ifade
etmeyecekti. (DP: %55,2, CHP: %39,6 ve Millet Partisi: %4,6)
Adet olduğu üzere yine bugünün Türkiyesi'ne dönüp
bakmamız iyi olacak. 1946 seçimleri öncesinde iktidardaki partinin genel başkanlığını
da üstlenmiş olmakla eleştirilen Cumhurbaşkanlığı makamı, 2015 yılında yaşanan
iki seçimde çok benzer bir tablo ortaya koyacaktı. Evet, de jure olarak
Cumhurbaşkanı iktidar partisinin başkanı değildi, ne var ki fiilen bütün
partiyi yönetiyor, partinin resmi genel başkanını itip kakıyordu. Kendi kurmaylarına
hazırlattığı parti listeleri ile genel başkanı sultasına alıyor, bütün parti
adeta sarayın söz ve hareketleri çerçevesinde hareket ediyordu. Bu kadarla da
değil, oy kullanımı ve sayımında nispeten özgürlük ve adalet vardı ama seçim
öncesi propaganda dönemi adil ve eşit olarak vuku bulmamıştı. Havuz medyası olarak
tabir edilen ve tamamen iktidar lehine yayın yapan kuruluşların yanı sıra
devletin televizyonlarında kanundan kaynaklanan tarafsızlık dahi gözetilmemiş,
bütün propaganda araçları iktidar partisi lehine kullanılmıştı. Partilerin
ekonomik güçleri zaten kabak gibi ortaydı, buna ilaveten hazine yardımlarının
aslan payını alan iktidar partisi, Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık uhdesindeki
örtülü ödenekleri de kampanyası için kullanarak diğer partileri ezip geçiyordu.
Muhalefet partileri bırakın kamu/özel TV’lerinde yer almayı, en basit propaganda aracı olan
mitinglerini bile düzenleyememişti. Böyle bir anti-demokratik ortamda gidilen
seçimler için adil, eşit ve şaibesiz demek eşyanın tabiatına aykırıdır.
Yorumlar
Yorum Gönder