Adem-i Merkeziyetçilikten Merkezi Yönetime
Bugünün Türkiyesi’nin üzerine inşa edilmiş olduğu
sistem olan ulus devlet projesinin 1924 tarihine dayandığı ve esas olarak 1921
Teşkilat-ı Esasiye’nin öngördüğü adem-i merkeziyetçi yapıdan uzaklaşılma
iradesini yansıttığı tarihsel bir gerçektir. Yeni bir devletin kurtuluşçu bir
saikle İstanbul’daki muadiline karşı forme edildiği ve toplumu oluşturan
unsurların ortak bir düşmana karşı bir ülkü çerçevesinde hareket etmeye iknası
için tasarlanan kısa ve etkili bir metin olan 1921 anayasası, iktidarın
kaynağını gökyüzünden yeryüzüne indirirken (Hakimiyet kayıtsız şartsız
milletindir.) beri yandan başta Doğu’daki Kürt unsurlar olmak üzere birçok toplumsal
yapının bulunduğu Anadolu coğrafyası için daha özerk bir yönetim öngörüyordu.
Sadece bu kadarla da değil, cumhuriyetin ilanı sırasında Mustafa Kemal’in
hazırlatmış olduğu bir anayasa taslağı, 1921 anayasasının yerine netlik ayarı
daha iyi yapılmış ve bugün bölgeli devlet modeline karşılık gelen bir yapıyı
kurmayı öneriyordu. İlginçtir, bu taslak metnin tarihi 28 Ekim 1923 olarak görünüyordu.
Yani Cumhuriyet’in ilanından sadece 1 gece öncesi. [1]
Gel gelelim, 1924 Anayasasında bu öneriler karşılığını
bulamadı. Ceberrut bir ulus devlet projesi, geride birçok tartışma bırakacak
şekilde sürdürülmeye çalışıldı. 28 Ekim 1923’ten 1924 Anayasasına gidilen
süreçte Atatürk’ün fikrinin değişmesine neden olan şey neydi; neden kapsamlı
bir özerklik projesinden merkeziyetçi bir devlet projesine geçilmişti?
Özellikle İngiliz dış politikası ve Kürt unsurların dayandığı İslami tandanslı
sosyo-kültürel yapı ikili bir ivmeyle taze devletin canına mı kastetti? Yoksa
bütün bu özerklik tantanası Türk ve Kürtler arasında kurulması elzem olan bir
kader birliğinin inşası için miydi? Çok önemli bir soru daha sorabiliriz; yeni
Türk devleti Rusya’da başarıya ulaşmış bir sosyalist projeye öykünürken, içten
içe yürümek zorunda olduğu yolun Batı’nınki olduğunu mu düşünüyordu? Tam da bu
ikiliğin yarattığı gerilim ve içsel olguların şekil verdiği olgular düzleminde olduğu
için mi verdiği karardan dönüp iradesini ulus-devletten yana koyması
gerektiğini düşünmüştü?
Soruları uzatabiliriz. Fakat bugün İslamcı iktidar ve
Medina Vesikası etrafında toplanılmayı öneren Kürt ayrılıkçıların önderi ile
çifte markaja alınmış cumhuriyetin taşıdığı hasletin ve onu sürdürme iradesinin
1924’tekinden çok da farklı olduğunu söyleyemeyiz. Bu bitmek bilmeyen ve her
defasında yeniden başa sarılan muhabbetin akıbetinin cumhuriyetçi unsurların
(%25’lik halk dilimi) dayanma kapasitesiyle de müşterek bir geleceği olduğu
aşikardır.
[1] Murat
Sevinç, Mustafa Kemal’in ‘özerklik yanlısı’ yılları, Kürtler ve Cumhuriyet…
Kaynak: www.diken.com.tr
Yorumlar
Yorum Gönder