Hüseyin Rahmi’nin Ayna Düşkünü Erkeği’nden İnternet Fenomeni Melis’in Instagram’ına Beyaz Türk’ün Ahval ve Şeraiti



                     Burjuva olarak tanımladığımız şey, bagajında kentli, vülger, yerleşik, sivil, medeni gibi kodları taşıyan ve tarih içinde Tiers Etat’dan neşet etmiş bir kümedir. Aristokrasinin ve Ruhban sınıfının dışından gelen ve kuşattığı Fransız Ancien Regime’ni yavaş yavaş ele geçirmiş olan bu küme Fransa’da belli bir köke sahipken, konu ABD olduğunda, Marx’ın da dediği gibi, geçmişle hiçbir bağa sahip değildir. Bununla birlikte, aristokratik ögelere öykünme gibi bir davranış biçimi geliştirmiş olan burjuva kültürü, orada da benzer bir rol modeli benimsemişti. Sadece orada değil, Osmanlı’nın Aşırı Batılılaşması deneyimi vesilesiyle burada da yerli Yupilerle karşılaşmamız vaka-i adiyeden hale dönüşmüştü. 

            Türk modernleşmesinin köksüz burjuvalar yoluyla kültürel bir satıh üzerinden ilerlemesi, romancılarımızın en başından beri tenkit edegeldikleri bir takım çelişkileri sırtında taşımasına neden oluyordu. Batının kadın, Doğunun erkek olarak tasavvur edildiği bir düzlemde Doğulu bir coğrafyanın Batılılaşma prosesi de “erkekliğin hadım edilmesi” gibi düşünülüyordu. Böyle olduğu ölçüde de karşımıza efemine tavırlar sergileyen, züppeliği aşikar, virilite kaybına uğramış bir takım dandini beyler, romanların başat karakterleri olarak çıkıyordu. Söz gelimi Hüseyin Rahmi’nin Şıpsevdi’sinin öncülü Şık’ında karşımızda ayna düşkünü bir erkek vardır. O ki, Tanzimat aydınının soysuz, köksüz Batılılaşmasının timsali gibidir. Narcissus’un durgun suda kendini hayran hayran izlemesi gibi, devamlı aynasına bakıp durur ve süslülüğünü korumaktan gayrı endişesi yoktur. 

                  Kendine hayran bu figürün bugünkü karşılığı “İnternet Fenomeni Melis”tir. Anne – babadan zengin bu Beyaz Türk’ün sanal habitatı fotoğraf paylaşım sitesi Instagram’dır. Melis ve arkadaşları lüks restorantlarda yediği yemeğin bile fotoğrafını çekip koymayı iş bilirler ve hiç durmadan çektikleri selfielerle takipçilerinin hayatlarını domine etmektedirler. Walter Benjamin’in “Vitrinde Yaşayanlar” diye tasvir ettiği bu güruhun içinde yaşadığı kültürle problemleri vardır. Onlar zenginlere özgü oyuncaklar ve İstanbul hoppalığı içinde kendilerine küçük bir dünya yaratırlar, bir takım muhitler içerisinde yaşadıkları hayatlarını sürekli bir karşılaştırma ve öne çıkma endişesi içinde idame ettirirler. (Ve kendi habitatı dışına çıktığında güvenlik problemiyle karşılaşırlar.) Yoksulun ertesi gün ne yiyeceğini düşünerek yatması, onda yarın ne giyeceği endişesi olarak tezahür eder. Ağzına kadar dolu elbise dolaplarında takıp tıkıştıracağı hiçbir şeyi yoktur (!), 2014 model WV Beetle marka arabası demodedir, düğünü için boğaz kıyısındaki otellerde, bekarlığa veda içinse Hürrem’in hamamında bilmem kaç bin Euro’luk sefalar organize eder, bunların hepsini anında Instagram sayfasında ifşa eder. Aslında yaptığı her şeyi sırf orada ekspoze edebilmek için yapar, varlık sebebi Instagram takipçilerinin kendisine ne ölçüde iltifat ettiği sanal bir gerçeklik düzeyine iner. (Virtual Reality) Yeterli like’ı alamadığında, bunalıma girer. Kaybettiği huzuru Paris’in lüks otellerinde arar. 

Peki Bihruz Bey’in bugünkü karşılığı Beyaz Türk’lerin alameti farikaları nelerdir?    
Görünümleri nasıldır, ne yer ne içerler, psikososyal yapıları nelerdir?

Beyaz Türk’ün ayırt edici fizyolojisinden seçme örneklerimiz şunlardır: 
     - Türk’e benzetilmemek. (Ama ulusal bayramlarda “Ne Mutlu Türk’üm Diyene!” içerikli Facebook paylaşımları yapmak hayatidir.) 
     -    Erkekse Bıyıksız olmak. (Fakat buradaki bıyıksızlık badem bıyığın temsil ettiği şeye karşıt olandır. Kenan İmirzalıoğlu ya da Burak Özçivit’in alameti farikasına dönüşmüş olan bıyık ehvendir.) 
      -   Kadınsa beyaz tenli – sarışın olmak. (Suyun öte yakasından gelenin, Anadolu’nun bağrı yanık çocuklarından kendini renk bazında müstesna tutma istencidir ve “kara” olmak ancak yapay ya da doğal bronzlaşmanın eseri olarak görüldüğü ölçüde uygundur.)

Psiko-sosyal özellikleri için de şunlar sayılabilir:
     - Üzerine bastığı alt sınıf ve onun kültürünü kendininkinden sürekli ayrı tutma hali. Bunun için boy boy karikatür dergileri, magazin ekleri, TV kanalları ve -başta Instagram- sosyal medyanın “ayak takımı”ndan uzak mecralarının sürekli üretimi.
     - Bir ayağının yurtdışında olması. Mümkünse expatlık. Bir Mine Kırıkkanat’lık, Ertuğrul Özkök’lük, Oray Eğin’lik, Serdar Turgut’luk. Her fırsatta alıp başını gitme, gittiği yerlerde çekindiği sayısız fotoğrafla Instagram’da kıskançlık dalgası yaratma. TBT’ler* yoluyla kendi kişisel tarihinden layihaları biteviye tedavül etme.
     - Anti-homofobi. Beyaz Türk’lerin altruist süperego’sunu tatmin etme yolu. Hiçbir sınıf mücadelesinde gözükmezlerken, mesele heterodoks cinsel yönelimler olduğunda ilk ağızdan isyan etme ve ettiğini gösterme durumu.
      -  Neredeyse antipati sınırlarına varan bir hayvan-severlik. Daha doğrusu kedi-köpek severlik. Giderek değersizleşen, sıradanlaşan, otomasyona yenik düşen ve görünmeyen insancıklardan bile daha değerli hale gelen, ölümüyle büyük bir yıkıntıya uğratan hayvan dostlarımız.
     -  Spor düşkünlüğü, iyi yaşam efsaneleri, sürekli diyette olma hali, yoga – pilates vs. gibi Uzakdoğu inanış ve pratiklerine heves etme, bir dönem Batılı roman yazarları ve felsefecilerin öykündüğüne benzer şekilde buraya uzak olan dünyayı keşfetme, buralarda az bulunanı ithal yoluyla edinerek fark yaratma.

Listeyi tabiatıyla uzatabiliriz. Bugünün Melis’leri, küreselleşmenin nimetlerinden muazzam bir hızda faydalanırlarken, Beyaz Türklüğün kitabına her gün yeni bir başlık açmaktalar. Onların dünyası büyük bir hızla yol alırken, madunların payına ağır çekim yoksulluğun bitmek bilmeyen çilesi düşmektedir. Fakat popüler kültür ikisini tek bir potada eritmeyi başarır, televizüel görünümler dolayımıyla yoksulluğun da zenginliğin de pornografisini üretir. Bunu ürettiği ölçüde kültürü yeniden üretir ve sınıfları yeniden konumlandırır.

Beyaz Türk’ün gazetesi “Sözcü”, Pazar günleri çıkardığı ekine “Şık” ismini yakıştırırken, Hüseyin Rahmi’ye göz kırpıyor muydu, bilinmez. Bilinen, kültür kodlarının yeni mecralarında aynı amaçla devşirilmesi ve suya bakan Narcissusların psikopatolojik halet-i ruhiyelerinin arz-ı endam etmelerinden ötesi değildir.



*Instagram jargonundan bir kavram. Throwback Thursday’in kısaltması. Bir ekşisözlük yazarı şöyle tanımlamış: “hey gidi günler'in afilli, janjanlı hali”

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Burjuvazinin Gizemli Çekiciliği Üzerine

Butimar’ın Boz Kanatları

Üniversitelerde Hazırlık Sınıfı Belirsizliği