Türkiye’de İşçi Sınıfının Çok Kısa Tarihi
Türkiye’nin
sınıflardan mürekkep bir toplum olmadığı gerçeğinin temel sonuçlarından biri
de, Batı sosyal sınıfları içerisinde, özellikle de İngiliz örneği düşünüldüğünde
ciddi bir kültür alanı teşkil eden İşçi Sınıfının forme olmayışıdır.
Osmanlı’nın miras bıraktığı bozuk ekonomik düzen içerisinde proletarya sıfatını
hak edecek oldukça sınırlı bir grup mevcuttu ve bunların hemen tamamı
gayri-müslimlerden oluşuyordu. Türklerin daha çok toprak sahibi köylü veyahut
da onun ırgatı konumundan öte gidemediği, köyünü terk edip şehir yerinde
fabrikaya işçi olmayı tercih etmedikleri, daha doğrusu henüz buna mecbur
olmadıklarını düşündükleri bir dönemdi. Bunu değiştiren, başta Ermeni kırımı ve
mübadeleler, akabinde Varlık Vergisi ve 6-7 Eylül pogromları yoluyla yurt
sathına dağılmış gayri Müslim vatandaşların ülkeden sille tokat kovulmaları ve
onların yerlerine geçecek olan hızlı nüfus artışı sonucu köyde istihdam fazlası
yaratmış olan Türk nüfus olacaktı.
Türk
tarihinde işçi sınıfının ilk kez görünür olduğu dönemler 1960 darbesinin ertesi
yıllarına rastlamaktadır. Bunun arkasında 60 Anayasasının özgürlükçü yapısı ve
bunun yarattığı bir demokrasi ortamı olduğunu söylemek mümkündür. Fakat esas
olan şey, Batı’daki işçi sınıfı hareketinin özellikle Anti-Amerikancı bir
Sovyet sosyalist çıpasına takılarak ivme kazanmasıydı. 19. Yüzyılda Fransa’daki
birkaç nakıs proleter ayaklanmanın ardılları, Ekim Devrimi’ne kadar potansiyellerini
kaybetmişken, Lenin’in ayağa kaldırdığı işçi sınıfı bu sefer Amerikan
hegemonyası altında ezilmişti. İşte 60’larda kinetik enerjiye dönüşen şey de,
Amerika’nın Vietnam’ı işgalinin tetiklediği potansiyeldi ve bu hareketlenimden
Türkiye de nasibini almıştı. Ne var ki Sovyetlerin hem Macaristan meselesi hem
de Prag Baharı’nda hegemonik bir güç olarak tavır takınması ve işgalci konumuna
düşmesi, Avrupalı sosyalistleri böldüğü gibi, Türkiye’de zaten yeni yeni
palazlanan işçi sınıfı ve onun temsilcileri açısından bir takım problemler
yaratmıştı. TİP’in lideri Mehmet Ali Aybar’ın gülümseyen sosyalizmi, Sadun Aren
ve Behice Boran hizbine kurban giderken, Türkiye İşçi Sınıfı için de siyasal
zemin 71 muhtırasıyla birlikte paramparça ediliyordu.
73
seçimleriyle birlikte Ecevit popülizmi arkasına yeni bir dalga almayı
başarmışken, önü Kıbrıs müdahalesi nedeniyle global güçlerce kesiliyor, 77’de
bir kez daha seçimden başarıyla çıkmış olmasına rağmen ülke muvazenesini
kaybetmiş bir şekilde kan gölüne dönüyordu. Bu günler işçi sınıfı ve sol için
son bahar oluyor, 80’ler ile birlikte sert bir kış adeta bu kesimleri dona
çekiyordu.
80
darbesinin uygulanmasını kolaylaştırdığı 24 Ocak kararlarıyla ülkenin yönü
Thatcherism / Reaganismin dalga boyuna geçiyor, yıllar yılı formasyonunu
tamamlayamayan ve daha çok etnik ve siyasi müşevviklerle hareket eden işçi
sınıfı için ekonomik açıdan zor ve kırılgan yıllar başlıyordu. Fakat bu
ekonomik dizgenin değişimi, beyaz yakalıları proleterler safında yeniden
konumlarken, işçi sınıfının toplam nüfus içerisindeki payını da sürekli yukarı
çekiyordu. Buna rağmen proletarya olarak tanımlanabilecek olan grup için sol
popülizmle olan son dirsek teması Erdal İnönü üzerinden kuruluyor, akabinde
neredeyse bir daha geri dönmemek üzere kitleler sağ partilerin çekim alanına
giriyordu. Türkiye’de bir türlü oluşamayan işçi sınıf kültürü de taleplerini
kimlik siyaseti üzerinden ekspoze ediyor, alt-madun sınıflar yoğun bir sivil
İslamcı propaganda ve kuşatmaya maruz bırakılıyordu.
Metnin
en başında İngiltere’deki gibi işçi sınıfı kültürünün burada mevcut olmadığını
söylemiştik. Bir burjuva kültürü olmadığını da ifade etmemiz gerekir. Elbette
bu ikisinin rezonans halinde olduğu, birinin yükselişinin diğerine bağlı olduğu
da aşikardır. Bununla birlikte sınıfların ekonomik anlamda kurulmaya
başlandığı, Türkiye’nin klasik –antagonistik- ikili kültür yapısının aşınarak
gerçek bir kapitalist sınıflı toplum haline dönüşmeye başladığı da aşikardır.
Fakat işçi sınıfı niteliğini taşıyan kesimin daha çok beyaz yakalılar
oldukları, mavi yakalıların lümpen proletarya gibi düşünülmeleri de daha doğru
olacaktır.
Yorumlar
Yorum Gönder