Zoraki Türkçülük



“Türk ne bilir adabı, lak lak içer ayranı” ya da “Etrak-i bilidrak” deyişine/tanımına konu olan Türklerin 20. Yüzyılın ilk çeyreğinde bir ulus-devlet kurabilecekleri o tarihlerde ihtimaldir, kimsenin aklına gelmezdi. Bir zoraki milliyetçiliğin -ya da hayli geç kalmış bir ulus bilincinin diyelim-, ajite ettiği Türkçülüğün hızlı bir şekilde yayılması ve on yıllar içinde yeni bir devletin kuruluş ideolojisi haline dönüşmesi başlı başına bir dikkat vesilesidir. Türkler’i aşırılıklar çağına girilirken, milliyetçilik mefkuresine bu denli uzak bırakan, akabinde ancak bir takım dışsallıklar neticesinde kerhen yurtseverlik fikrine angaje eden, gel gelelim yıllar içinde patolojik bir ırkçılık noktasına varan,  bugün dahi irrasyonel bir milliyetçilik fikri ile yoğuran sebepler nelerdi? Türk aydını, gelişmeleri hayli geriden takip eden ve ancak hızla giden ulusçuluk treninin son vagonuna binen bir bohem olduğundan mı, yoksa milletin kendisi işinde gücünde didinirken, ancak yersiz bir etnik milliyetçilikle karşılaşıp da yerinden yurdundan olduğunda tepki vermek zorunda kalmasından ötürü mü Türk milliyetçiliği fikri bir hayli geç ortaya çıkmıştı?

Bu sorulara M.A. Ağaoğulları’nın "Aşırı Milliyetçi Sağ" makalesinde birçok yanıt bulabiliyoruz. Bu makalede, Avrupalı egemen güçlerin büyük bir savaşa gidilirken Osmanlı Devleti’nin arazi ve popülasyonunu kendi yanlarında mevzilendirmek için Türkoloji çalışmaları başlatmasından tutun da, Pan-Slavizmin dehşetli zulmünden kaçan Kırım Tatarları başta olmak üzere birçok Türk unsurun diğer ulusların milliyetçiliklerine mukavemet edebilmek adına Türk milliyetçiliği fikrine sarılmalarına kadar birçok argüman öne sürülüyor. Dahası, Türkçülüğün apolojist doğasının Osmanlıcılık ve İslamcılık’ın denenmiş pratikleri ardından proaktif bir düşünce sistemine dönüştüğü ifade ediliyor. 

Gerçekten de Türkçülüğün aktivizasyonu esas olarak İttihat ve Terakki içinde tartışılan düşüncelerin mücadelesi sonucunda ancak ortaya çıkabilmişti. Kemalist Cumhuriyetin Türkçü uygulamalarına ilham kaynağı da olan 1913 İT iktidarı sonrası yürütülen faaliyetler Türkçü bir perspektifle milli bir burjuvazi yaratılmasından, Türkçeci dil faaliyetlerine kadar birçok ideolojik faaliyeti de beraberinde getirmişti. Şüphesiz Türkçülüğün Turancı versiyonu ve onun trajik akıbeti de yine İT ve İT’nin tartışmalı figürü Enver Paşa tarafından denenmişti.  

Bütün bu milliyetçi çaba, Kemalist Türkiye ile daha realist ve başarılı bir sonuca evrildi. Modern bir ulus devletin ortaya çıkması, Türk milliyetçiliğinin iktidar problematiğini ne ölçüde çözebildiği ile koşuttu ve nihayetinde de Kemal Atatürk’ün pragmatik anlayışı sayesinde mükemmel olmasa da oldukça farklı bir hikaye oluşturabildi. Akılcı, aşırılıklarından arındırılmış, yer yer fantazmagorik olsa bile çoğunlukla bir hedef çerçevesinde gerçekleştirilmiş olan milliyetçi Türk devrimi, bagajındaki dini tasavvura rağmen laik nosyonuyla önemli bir eşiği aştı ve 20. Yüzyılın başarıya ulaşmış devrimleri arasındaki yerini aldı.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Burjuvazinin Gizemli Çekiciliği Üzerine

Butimar’ın Boz Kanatları

Üniversitelerde Hazırlık Sınıfı Belirsizliği