Kayıtlar

Ağustos, 2009 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Dağ Fare Doğuracak!

Bu iktidar dönemi hiç şüphesiz icraatlarıyla, başarılarıyla değil "yalakaları"yla anılacak! İktidara ruhunu satan her kim varsa çıkıveriyor meydana ve başlıyorlar teranelere: "Bu kan dinsin!". "Bu savaştan çıkarı olanlar çözüme engel olmaya çalışıyorlar!". "Analar acı çekmesin, gencecik çocuklar toprağa gitmesin!". "Günahım kadar sevmiyorum iktidarı, fakat şu Kürt açılımında destekliyorum onları!". Ben bu yeni nesil edebiyata "İktidara kapılanma edebiyatı" diyorum. Hayatında Kürt kimdir, Kürtleri asimile etmek ne anlama gelir bilmeyen muhafazar tiplerle, üç beş solcuyla takılan pek demokrat liberal solcuların oluşturduğu bu edebiyat çevresi son dönemin en bilinen eserlerine imza atmaktalar! Medyadaki kanaat önderliğini Fehmi Koru'nun yaptığı bu "taraf"gir iktidar yalakaları, Kürt lafının geçtiği yerde adeta ereksiyon olan liberal solcu cenahla biraraya gelince başlıyorlar edebiyata. Sonra değmen benim gamlı yaslı

Damage Has Been Done!

I pick on an issue nowadays, somebody called it "Kurdish Initiative". That is neither about giving the rights for free sex of Kurdish people, nor exempting the Kurdish people from any kind of government taxes. (According to me what they really need is what I've just written!) As you have already thought since I wrote this issue in my blog, I precisely wrote what urged me to be a nuisance man. That's absolutely related with being an eyewitness to an unreal "initiative", a bargain of special territory, Northern Iraq! This Monday, the Interior Minister of the Republic of Turkey will be releasing what the government already arranged in order to stabilize their position on the issue. But on the same day, the Democratic Society Party(or DTP) will declare Abdullah Öcalan's road map for demands of Kurdish people. That is the simple example of how DTP and Öcalan are getting together and how their speeches are roughly in line with each other. We have no doubt

Üniversitelerde Hazırlık Sınıfı Belirsizliği

Yükseköğretim Kurulu'nun 28 Haziranda aşağıdaki yönetmelikte yaptığı değişikliğe göre artık Türkçe eğitim yapan üniversite ve yüksekokullarda öğrenciler hazırlık sınıfına zorlanamayacaklardır, diyor Radikal'in haberi . Hazırlık sınıfı okutmak isteyen üniversiteler öğrenimin %30'una tekabül eden kısmını İngilizce(ya da başka bir yabancı dil) yapmak zorundalarmış. Aşağıda kimi alıntılar yaptığım yönetmeliğe göreyse durum böyle bir "kısasa kısas"ı barındırmıyor. Buyrun: "YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARINDA YABANCI DİL ÖĞRETİMİ VE YABANCI DİLLE ÖĞRETİM YAPILMASINDA UYULACAK ESASLARA İLİŞKİN YÖNETMELİK (04/12/2008 Tarih, 27074 Sayılı Resmi Gazete) Yabancı dille öğretim ve yabancı dil hazırlık sınıfı MADDE 7 – (Değişik:RG-28/06/2009-27272) [...] 5) Birinci ve ikinci fıkralar kapsamına giren programlara yer veren fakülte, enstitü, yüksekokul veya meslek yüksekokullarının bağlı bulunduğu üniversitelerde yabancı dil hazırlık sınıfı açılır. Hazırlık sınıfı, rektörler arasında

Kendi Kişisel Kahve Tüketimim!

HaberTürk'ün Cumartesi ekinde Ali Esad Göksel'in kahve üzerine yazdığı enfes 3 küçük yazıyı görünce bir kahve müptelası olarak bendenizin aklına da yılda ne kadar ve hangi tür kahve tükettiğim düşüverdi! Hazır yapılmış sade-şekersiz kahvemi doldurup laptop'ımın karşısına geçtim ve tüm hafızamı toplayarak önce günde ortalama kaç bardak kahve tükettiğimi hesaplamaya çalıştım. Günlük ortalamamı hesaplayabilmem için önce sapmaları gözönüne almam gerekiyor sanırım. Haftaiçi, yani Mülkiye kafeye gitme şansımın olduğu günlerde kahve tüketimim okulda en az 3 bardak, evde de en az 2 bardak olmak üzere 5 bardak. Dolayısıyla okulun açık olduğu yaklaşık 8 ayın tüm haftaiçilerinde günde ortalama 5 bardak sade-şekersiz nescafe tüketiyorum. Bunlara ek olarak haftada bir kez Latte, 2 haftada bir Latte'nin daha az sütlüsü Cappucino, ayda bir kez daha espresso yoğun Macchiato tüketiyorum. Tek espresso attığım zamanlarsa yine ayda bir. Double espresso'yu ise ancak 3 ayda bir tüketiyor

Bir Profesyonel olarak Hido!

Dün Türk Basketbol Milli Takımını Efes Pilsen World Cup'ta izlemek için sevgili arkadaşım Nesli ile birlikte Atatürk Spor Salonuna gittik. Türkiye Almanya ile karşılaşıyordu ve her ne kadar Almanlara karşı bir sempatim olsa da Türkiye için heyecanlanmaktan kendimi alıkoyamadım. Hatta ve hatta Alman genç pivot Femerling'in tahrik edici hareketleri sonucu oyuncularımızı çığrından çıkarmaya çalışmasına fevkalade kıl olduğumu söyleyebilirim. Tüm bu kışkırtmalar daha sonra Ömer Onan'a çalınan bir sportmenlik dışı faule dönüştü. Maçla ilgili detayları mutlaka okumuşsunuzdur. Kazandıkları paranın yanında yaptıkları işin neredeyse "hiç" olduğu kimi basketbol yorumcuları (ki bu adamlar futbol yorumcularına bin basarlar) maçtaki hataları, Tanjeviç'in kusurlarını falan ballandıra ballandıra anlatmışlardır. Sanırım onların dünyasında kazandıkları parayı helal etmek ve bu "helalization" ı da ne kadar çok konuşur, ne kadar çok eleştirirlerse o kadar çok gerçekleşt

Güçlü Ordu, Güçlü AKP!

İki olay, iki çok mühim olay oldu laf arasında: 1) TSK coştu, ayar verdi yine aleme. 2) Sadullah Ergin HSYK ve Anayasa Mahkemesi'nin görev alanlarını değil ama yapısını değiştirmek üzere bir "budama" faaliyeti başlatacaklarını açıkladı. (Her nedense buna yargı reformu adını takmış Milliyet Gazetesi. Bu reform mu, kadrolaşma mı belli değil!) İkinci madde ile ilgili sonra yazacağım, çünkü fevkalade önemli ve derin. İlk başlıkla başlamak gerekirse... Malum, Orhan Pamuk arada sırada yabancı basına demeç verir. Türk basınını bayağı, şoven, yobaz vb. buluyor olsa gerek. 2008 Frankfurt Kitap Fuarı'nda da ne zaman yanına gitmeye çalışsam hep yabancı basın tarafından çevrelenmiş olarak görmüştüm. Türk basınına olan güvensizliğine bizzat kendisi tarafından Avusturya'nın Salzburg şehrinde tanık olmuştum. O zamanlar henüz piyasaya çıkmamış olan Masumiyet Müzesi üzerine bir "Lesung" yapmış, fakat bu okumanın bir Türk gazetesine haber olarak çıkmasını istememişti. Vel

Genç Bir Kadının Açılım Anlayışı ve Kürt Olmak

Genç İzmirli kadın Kıbrıs Şehitleri caddesine alışveriş yapmak için çıkmıştı o gün. Kriz döneminin indirim fırsatlarını realize etmek istiyor, daha önce çok isteyip de alamadığı harika bluzları, rengarenk t-shirleri ya da Roma dönemi kölelerinin sandaletlerini anımsatan ama bir o kadar da şık ayakkabıları bugün, değerinin belki de yarısı fiyatına alabileceğini düşünüyordu. Kıbrıs Şehitleri caddesi birçok markayı bir arada bulabileceği nadir yerlerden biriydi. Fakat tabi ki Konak Pier’de, Park Bornova’da da gitmek istediği mağazalar vardı ve biliyordu ki oradaki birçok ürün tam ona göreydi. Üstüne giydiği her kıyafeti aslında kendine yakıştırıyordu, tek problemi hangisinin en çok yakıştığını saptamakla ilgiliydi. Ne de olsa hepsini alacak kadar parası yoktu. Daha doğrusu şehrin en güzel kafelerine gidebilecek, BMW ya da Mercedes-Benz sahibi arkadaşlarıyla dışarı çıkabilecek kadar yakınlığa sahip bir burjuva kızı olduğunu düşünüyordu. Yine de para biterdi, ailesinin ona verdiği miktar sı

Namussuz alçaklar!

Resim
Başbaşkanımız buyurmuşlar yine, hoşgeldin ya şehr-i ramazan diyerek: "Bir kağıt almış dolaşıyorlar; 'Amerika'nın bir projesidir bu...' Bunu ispat ederlerse her şeye varım. Ama ispat edemezlerse alçaktırlar, namussuzdurlar. Bu kadar açık, bu kadar ağır konuşuyorum." (Haberin tamamı için tıklayın ) Ne diyelim, sizin de mübarek ramazan ayınız hayırlara vesile olsun efendim! Fikir yürütenlere, iktidarın geçmişte yaptıklarıyla geleceğe projeksiyon tutmaya çalışan herkese ağız dolusu söven bir başbakanın varlığı beni nasıl mutlu ediyor bilemezsiniz! Hele o namussuzluk hissiyatı yok mu..O ırz düşmanlığı, o şerefsizlik payesi ve iktidar olanın derin tahakkümü altındaki inleyişlerim. Sanki bana başbakan tarafından üstün hizmet madalyası verilmişçesine zevk veriyor bunlar. Dayak yemekten keyif alan şoparlar gibi dönüp dönüp başbakanın küfürlerine hedef olmak istiyorum, salak olmak, mal olmak istiyorum. Ve sonra da ona pis bir gülümsemeyle bakıp, daha yok mu daha yok mu deme

Türkiye Tarihi Günler mi Yaşıyor Gerçekten?

Son günlerde Ankara'da hava olması gerekenden çok daha sıcak. Öncelikle neler olduğunu kayıt altına almalı. 1) Türkiye Cumhuriyetini yönetmekle görevli (burası önemli) iktidar partisi açıkça tarihte hiç bu şiddette görülmediği üzere, Türkiye'nin Kemalist çizgiyi korumaya gayret eden hukukçularıyla rant kavgasına girdi. 2) Yine aynı iktidar muhalefetin tüm itirazlarına rağmen Milli Görüş geleneğinden geldiği bilinen bir parlamenteri millet iradesinin tecelli ettiği çatıya başkan olarak adeta tayin etti! Bu yeni bir şey değil aslında; Bülent Arınç örneği hafızalarda. 3) Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 2005 yılında denediği Kürt açılımını şimdi, daha da açarak tekrar denemek istiyor. Bu amaçla daha önce terörün destekleyiciliğini yaptığını ileri sürerek görüşmeyi defalarca reddettiği Demokratik Türkiye Partisi(DTP) Eş Başkanı Ahmet Türk ile görüştü. PKK ile DTP arasında fark var dedi. 4) İktidarın tüm unsurları ve İçişleri Bakanlığına bağlı kolluk kuvveti Polis, açık ve net olarak,