Bir Bakışta Kıvılcımlı: Saklı Hazine
Hikmet Kıvılcımlı adı geçtiğinde,
akıllara el an 12 Mart Muhtırası için söylediği “Ordu kılıcını attı.” sözü ve
27 Mayıs’ta MBK’ya çektiği kutlama telgrafı gelir. Şüphesiz bu bed nam, onun
temsil ettiği siyasi düşünceyi anlama çabamıza yersiz bir takoz koyar. Bununla
birlikte, Murat Belge’nin belirttiği gibi, bu biraz da tasarlanan bir sosyalist
devrimde asker sınıfı için biçilen rolün zımni taşıyıcısı gibidir. Öyle ki
Kıvılcımlı’da askeriye sınıfı, komünist teorisyenlerin örgütlediği o beklenen
devrimin taşıyıcı kolonları olacak, burjuvazinin melun düzeninin yerle bir
edilmesinin ilerici ve devrimci gücü olacaktır. Elbette askeriye sınıfına
biçtiği bu rol, ne Yön Dergisi çevresinin, ne Milli Demokratik Devrimcilerin
saf cuntacılığının uzağından kıyısından geçmemektedir. Onun düşüncesindeki bu
vurgu, tarih tezinin içerisinde yer alan küçük bir anekdottan ibarettir. Hikmet
Kıvılcımlı’da Ordu hiçbir zaman ihtilalci niteliğiyle anılmaz ve asla böyle bir
göreve çağrılmaz.
Doktor
Hikmet Kıvılcımlı, Türk Marksist kültür entelijansının nevi şahsına münhasır
karakterlerinden belki de birincisiydi. Onun bu niteliği haiz oluşunun
arkasında, evrensel Marksist yazınından kopuş olarak adlandırılabilecek bir
takım yeni teoriler üretmiş olmak gibi bir cesaret göstermiş olması vardır.
Evrensel Marksist literatürün karşısında daha çok yerel motifler taşıyan
argümanları, her ne kadar bugün olduğu kadar döneminde de pek tedavül imkanı
bulamamış olsa da, salt düşünsel bir aktivite olarak bile takdir edilesidir. Marx’ın
tarihsel maddeciliğini tarih öncesine uygulamak suretiyle kendi tarih tezini
ortaya atması herhalde bugün Kıvılcımlı denince akıllara gelen en önemli katkıdır.
Hikmet
Kıvılcımlı’nın tarih tezi üzerine çalışan isimlerden biri olan Murat Belge,
Kıvılcımlı’nın İngiliz tarihçi Arnold Tonybee’den etkilendiğini yazar. Halbuki
Kıvılcımlı, Necmi Erdoğan’ın belirttiği üzere, tarih tezini şekillendirirken
tevkifat altındadır ve okuyabildiği yapıtlar son derece kısıtlıdır. Yazılarını
bile sigara kağıtlarına yazabilmektedir. Bu koşullar altında Doktor eserlerini
neredeyse hiçbir kaynaktan ilham almadan serdeder. Belge, Kıvılcımlı ile ilgili
olarak ortaya attığı bu görüşü onun tüm eserlerini okumadan vermiş ve nedeni
bilinmeyen bir peşin hükümlülükle hareket etmiştir. Doktor’un Tonybee’den
etkilendiğine delalet edebilecek argümanların pek de bir kıymeti harbiyesi
yoktur.
Bununla
birlikte, Doktor’un tarih tezinde İbn Haldun’un etkisi barizdir. Haldun’da
görülebilen Barbarlık / Medeniyet ikiliği, İbn Haldun’u “Doğunun Marx’ı” olarak
gören Kıvılcımlı’da da mevcuttur. İbn Haldun’un barbar komünlerin ahlaklı tavrı
ile Medineleşen – kentlileşen sınıfın yozlaşması üzerinden yaptığı ayrım
Kıvılcımlı’da hem İslam tarihi için, hem de Osmanlı tarihi için geçerlidir.
Sınıflı toplumun tarihini bu formülasyon üzerinden düşünen Doktor’a göre İlk
Osmanlılar, barbar nitelikleri itibariyle ilkel komünal anlayışa sahiptir ve
eşit kan kardeşliği üzerine kuruludur. Ne var ki, Osmanlılar yerleşik düzene
geçtikçe yozlaşır ve dirlik düzeninin bozulmasıyla da çürümeye başlarlar. İslam
tarihi için de aynı barbarlık/medeniyet ayrımını Mekke dönemi ile Medine
dönemini birbirinden ayırarak yapar, ki bu düşünme tarzı Kıvılcımlı’nın İslam
içerisindeki ilkel sosyalist damar arayışlarının neticesidir.
Doktor’un
dikkat çeken bir başka fikri, Deleuze’un İbn Haldun üzerinden gidip sorduğu soruyla
fevkalade benzerlik gösterir: Klasiktir; sınıflar ortaya çıkar, özel mülkiyet
doğar, sonra bunları korumak için devlet ortaya çıkar, peki ama ya devlet,
sınıflar olmadan ortaya çıkmış olabilir mi? Doktorun sorusu budur ve Ortodoks Marksizmden
farkını burada ortaya koyar. Dahası Doktor’u farklı kılan şey, Deleuze’dan önce
(Deleuze’un da Doktordan habersiz olarak sorduğunu belirtelim) bu soruyu ortaya
atmış olmasıdır.
Kıvılcımlı’nın tarih tezindeki bir başka ilginç
nokta, klasik Marksizmden saparak üretici güçler arasında Kültür’ü de düşünmüş
olmasıdır. Tam da bu yüzden Kıvılcımlı, Türk halkının otantik kültürü
(gelenekleri, görenekleri, ananeleri) ile sosyalizm arasında kurulacak
bağlantının, Marksist ekonomi politiğin temel argümanları içerisinde kültür
ögesinin de düşünülerek yeniden formüle edilmesi ile mümkün olacağını düşünür.
Doktor’un
akıllara Gramchi’yi getirircesine, 22 yılı aşan hapishane hayatının muazzam bir
entelektüel verimliliğe imkan sağladığını söylemek herhalde mümkündür. Kıvılcımlı,
başta komünist önderlerin yapıtlarını çevirmekle başladığı bu entelektüel
mücadelesine, özgün kitapları ve Türkiye’ye özgü tartışmaları ilk başlatan /
gözlemleyen olarak çağının en parlak zekalarından biri olduğunu gösterdiği
eserleriyle önemli bir figür olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Ne var ki kendi
döneminde onun kadar okuyan / çalışan hiç kimse olmayışı, biraz da yalnız
kalmasına neden olmuş, fikirlerini kendi kendisiyle tartışan ve ancak kendisini
aşmaya çalışan bir fikri doruk olmuştur.
Kıvılcımlı
salt siyasi görüşleriyle değil, aksiyoner kimliğiyle de öne çıkmıştır. 1954
yılında TKP’nin dağılmasıyla boşta kalan bir grup arkadaşıyla birlikte kurduğu
Vatan Partisi, Türk siyasetinin Eyüp Sultan Camisinin avlusunda düzenlenen
mitingle hatırladığı bir oluşum olmuştur. 1956 yılında Doktor tarafından
bizzat, çok da büyük olmayan (250 kişi- ciddi bir kısmı sivil polis) bir
kitleye yapılan bu konuşma neresinden bakılırsa bakılsın Türk siyasetinin en
ilginç nutuklarından birisidir. Bu konuşmada Doktor, İslam ile Sosyalizm
arasındaki bağları ifşa eder ve kurduğu yeni ve basit dille halka veciz bir
İslam- sosyalizm ittifakının temel argümanlarını aktarır. Bunlar arasında
namazın hiyerarşi dışı diziminden, oruç sonrasında oturulan iftar sonrasındaki
sınıfsız eşitliğe, hutbede devlet başkanının hesap verme anlayışından mevlidin
tecdit anlamına gelebilecek okumalarına kadar çok farklı yorumlar bulunur. Tam
da bu anlamda Doktor, Türkiye’nin saklı Ali Şeriati’si olmuş, Sünni geleneğin
içinde sosyalizmi, sosyalist gelenek içinde de İslami bir tandansı yakalamaya
çalışmıştır. (İlginç bir nokta; Kıvılcımlı, Vatan Partisi adına Demokrat Parti
hükümetine verdiği anayasa teklifinde alkollü içki sunan mekanların
kapatılmasını önerir.) Hülasa, Kıvılcımlı için din, İhsan Eliaçık’ın söylediği
gibi, Marksizmin kategorik olarak din için kabuledegeldiği “üst yapı”
kurumundan ibaret değildir, “insan beyninin derinliklerine yapışmış köklere
sahiptir.”
Yukarıda da
bahsettiğimiz üzere, Doktor’a göre İslam’da ilkel sosyalist bir damar vardır.
(Mamafih, tersi de vardır) İslam tarihçisi Maxime Rodinson’ın daha sonra
belirteceği üzere, Mekke döneminde inen ayetlerde sosyalizan bir tavır vardır
ve bu realite Doktor’a göre ilkel sosyalist geleneğin temelini oluşturur.
Medine yıllarında inen ayetlerde ise daha kapitalist bir mantığın işlediğini
ifade eden Doktor, Kur’an’ın ayet ayet tefsirini yaparak kutsal kitap
içerisindeki sosyalist tavır ile sınıf ilişkileri çelişkilerini ortaya koyar.
Yine de Doktor’a göre ön plana çıkarılması gereken İslam’ın ilkel sosyalizmi ve
buradan neşet edecek yeni ve yerli bir sosyalizm tasarısıdır.
Doktor edebi
uğraşlarıyla da ilgi çekmiştir. Özellikle Servet-i Fünun’a olan eleştirileri,
döneminin önde gelen edebiyat eleştirmenlerinden biri oluşu, Cemil Meriç’in
belirttiği gibi; çoğu insanın Kıvılcımlı’yı okuyup da anlayabilecek noktadan hayli
uzak oluşları, yine onun derin bir kültür hazinesi olduğuna yönelik önemli bir
tespittir. Doktor’daki Servet-i Fünun eleştirisinde daha çok küçük burjuva
ahlakına ve dekadan gösteriş ve yaşam tarzına yönelik eleştiriler sezilir. Bu
bakış açısı aslında dönemin elit sosyalist- komünist önderlerine de inceden bir
sınıfsal eleştiri de içerir. TKP’de birlikte çalıştığı Şefik Hüsnü’ye “Mösyö”
diye seslenen Doktor, din ile arasına kesif bir çizgi çeken sol – sosyalist
geleneği küçük burjuva ahlakıyla hareket etmekle suçlar.
Kıvılcımlı, özgün
bir Marksist teorisyendir fakat kötü öngörüleri vardır. Farzımuhal, kendi
döneminin önemli olaylarından biri olan İspanya’da faşizmin iktidara yürüyüşünü
görür ve ona fazla bir ömür biçmez. Gel gelelim, fazla yaşam şansı vermediği bu
faşist idare 35 yıldan fazla iktidarda kalacaktır. Fakat bu, Doktor’un
kıymetini düşürecek bir detay sayılmamalıdır. Evet, Cemil Meriç’in dediği gibi,
Marksizm, sert bir içki gibi Kıvılcımlı’nın başına vurmuştur ve bu onun
spektaküler zihni için hayli yaratıcı çıktılar almasını sağlamıştır. Kürt
sorununu ilk kez ifade eden (ve hatta bunu Kürt burjuvazisi ile Kürt
feodalitesinin isyanlarını Ağrı ve Şeyh Sait isyanları bazında dikkatle
ayırarak yapar), Kadınları ayrı bir sosyal sınıf olarak gören, Türkiye’de henüz
esamesi okunmazken Bergsonculuk üzerine kitap yazan, Türkçe grameri üzerinden
eşitlikçilik analizi yapan, İslamcılık’ın faiz – riba karşıtlığını sosyalizme
tahvil etmeye çalışan oldukça özgün bir figürdür ve üzerinde daha fazla kafa
yormayı fazlasıyla hak etmektedir.
Yorumlar
Yorum Gönder