Sol ve Radikal Solu Gülümseyen Sosyalizm Üzerinden Düşünmek
Korkut Boratav, bugünkü Avrupa siyasetinin sol
figürlerinden Yunan Syriza ve İspanyol Podemos dışındaki hiçbir oluşumu “gerçek
solun” içinde görmez. Daha doğrusu, sistemin içinde kalanlarla sistemi
dönüştürmeye çalışan yapıları aynı tanımla tanımlamanın imkansızlığına dikkat
çeker. Ne var ki onun bu kesif ayrımına ana akım medya kuruluşları küçük bir
ilaveyle adeta virgül koyarlar: Sol ve Radikal Sol ayrımları. Bu terminolojiye
göre başta İngiliz İşçi Partisi, Fransız Sosyalist Partisi ve Alman SPD’si
olmak üzere Avrupa’da uzun yıllardır siyaset sahnesinde rol alan bu partilere
Sol denilirse, Yunan Syriza ve İspanyol Podemos ve hatta İtalyan Beş Yıldız
Hareketi Radikal Solu temsil etmektedir. Peki ama bu iki kavram arasındaki fark
nedir?
Bu farkı sorgulamak için Türk siyasetinde tarihsel bir
yolculuk yapalım ve olguları yerli yerine yerleştirelim. 1960’ların Türkiyesi’nde
siyaset sahnesinde yer alan önemli figürlerden biri olan Mehmet Ali Aybar’ın
“Sovyetlere rağmen Sosyalist” tavrı bugünkü Sol / Radikal Sol ayrımını anlamak
için efektif bir analojidir. Aybar, hürriyetçi sosyalizm ya da fertçi sosyalizm
yaklaşımlarıyla döneminin Boran - Aren kliğine karşı çıkıyor, “ne Sovyet
Peykçiliği, ne Amerikan köleliği” diyebiliyordu. Bu anti – Leninist ve hümanist
Marksist yapı, sosyalistlikten çok sosyal demokratlığa yaklaşıyor, bu anlamda
da kendisine 68’e gidilen ve geçilen yolda bir konum arıyordu. Bu duruşu onun, Prag
Baharı sonucunda yaşanacak bölünme sonrasında tasfiye olmasını getirecek,
Sovyet solculuğu bağımsız sosyalizme galebe çalacaktı.
Aybar da Türkiye’de Batı’daki gibi bir burjuvazi olmadığını
kabul ediyordu. Bunun tabii sonucu olarak da kendi görüşünü burjuvaya karşı
proleterya mücadelesi olarak değil, Amerikan emperyalizmine karşı emekçi
sınıfların mücadelesi içerisinde kavramsallaştırıyordu. Emekçi sınıfı
özdeşleştirdiği grup ise Kuvayi Milliyecilerdi ve tam da bu noktada kontrastı
fazlasıyla yerelleşen bir sosyalizm anlayışı tahvil ediliyordu. Aybar’da da
Milli Kurtuluş Savaşı ve Sosyalizm arasındaki sıkı – fıkılığa yapılan vurgular,
Türk solunun sair fraksiyonları ile Kemalizm arasında kurulan ilişkiler
düşünüldüğünde şaşırtıcı olmamaktadır.
Aybar’ın hukukun içinde kalan, sosyalizmin siperlerini
hukukun berisinde kazan sosyalist düşüncesi, Ortodoks Marksizmle arasına bir
çizgi çekmesini gerektirirken, beri yandan burjuva demokratik kurumların
sosyalist rejim içinde varlıklarını sürdürmesine yönelik düşüncesi ile kendi
partisi içerisinde tartışmalara yol açıyordu. Ne var ki, Murat Belge’nin
belirttiği üzere devletler hukuku doçenti olan Aybar’ın bu yaklaşımları TİP
içerisinde kabul görüyordu. Dahası Aybar, Lenin’in örgütlenme biçimine
karşıydı, bunu da burjuva demokratik kurumların geliştirildiği hiyerarşik –
tepeden inmeci ve statükocu yapılarla sosyalist devrimin araçları arasındaki
benzerliğe dikkat çekerek ifade ediyordu. Onun bu yaklaşımı, Türk sosyalist
mücadelesi içerisinde belirginleşmiş Milli Demoratik Devrim / Sosyalist Devrim
ayrımından da etkilenerek, dümenini hukuk içinde kalınarak yapılacak bir sosyalist
mücadeleden taraf olan Sosyalist Devrim tezine yöneltmesi şeklinde
sonuçlanıyordu.
Avrupa solunun sosyal demokrat niteliği ile Syriza /
Podemos hattının radikal sol duruşu arasındaki fark, özü itibariyle sistem
içinde kalmakla sistem dışından gelip sistemi radikal değişikliklere tabi
tutmak gibi bir ayrım üzerinden düşünüldüğünde, yukarıda gösterdiğimiz tezlerin
çatışmasına benzer bir hal almaktadır. Aslında bugünkü Türk solunun durumuna
bakıldığında hem genel anlamıyla (CHP ve diğerleri) hem de özel anlamıyla
(Devrimci Sol Partiler ve ÖDP) 60’lı yılların ikiliğinden de Avrupa solunun
durumundan da farksız gibidir: Aybar karşısında kazanan Boran – Aren kliğinin yolunda
ama Sovyetçilik bahsinde onlardan da uzağa def-i hacet eden Mahir Çayan’ın “Aren
oportünizmini” tenkit eden zaviyelerde kristalleşen görüşlerini takip eden sayısız
sosyalist fraksiyonun Ortadoğulu sosyalist hareketlere benzeşen ve reel
sosyalizmin beceremediği her ne idiyse onu yapmayan çalışan aksiyoner
örgütlülüğü ile Dev- Yol’un Kürt (HDP/PKK) / Ermeni (Taner Akçam ve “Cihangir
solu”) / Türk (İşçi Partisi – Türk Solu Dergisi) milliyetçilikleri olarak
parçalanan yolları arasından filiz veren ve Aybarvari bir liberal duruşu
benimsediği söylenebilecek, daha çok birey merkezli bir sol anlayışla vücuda
gelen, mamafih Türk siyasetinde yeterli ilgiyi göremeyen Özgürlük ve Dayanışma
Partisi ve onun uzantıları arasındaki ikiliktir. Marksist – Leninist çizgiler
ile milliyetçilik sosuna bulanmış sol yapıların hürriyetçi sosyalizm üzerindeki
tahakkümü olarak ifade edilebilecek bu ikili durum, Boratav’ın Avrupa soluna
yönelttiği eleştiriler bağlamında düşünüldüğünde, Türkiye’nin uzun yıllardır
içinde olduğu kapitalist dönüşümünün henüz siyaset sahnesine liberal sol
hüviyetiyle tam anlamıyla yansımadığı, bu alanın öyle ya da böyle CHP üzerinden
doldurulmaya çalışıldığını göstermektedir.
Yorumlar
Yorum Gönder