Burjuvazinin Mutlu Son'ları.

Haneke filmlerine bayılıyorum. Çünkü kod-açımları pek meşakkatsiz. Vermek istediği mesajı dolandırmıyor. Saçma sapan yerlere gizleyip, gereksiz sembolizmler peşinde koşmuyor. Pat-küt bir tarzı var. Sen ne anlamalıysan, şak diye arz ediyor. Ama bunu yaparken bir hayli hırpalıyor. Hırpalamalı da zaten. Çünkü neticede bir film, içimizdeki donmuş denize inen bir balta gibi olmalıdır! (Selam sana ey Kafka!)

Filmi izlerken çokça "The Discreet Charm of The Bourgeoisie - Burjuvazinin Gizemli Çekiciliği" filmi aklıma geldi. (Merak edenler için: burada) Evet, onunki gibi bir pürüzsüz burjuva eleştirisi değil kesinlikle. Söylemek istediklerini (burjuva eleştirisinin kesifliği babında) "dan dan dan" söylemiyor belki. Fakat ne yapıyor; gösteriyor. Göstermeyi beceriyor. Hem de son derece sofistike bir şekilde.

Filmin ilk 10 dakikasında hemen hemen hiçbir şey anlamıyorsunuz. Bir takım imajlar ve konuşmalar, filmin merkez karakteri Eve'nin telefonunda bulunan bir takım videolar gösteriliyor. Bu videolardan anksiyete bozukluğu yaşayan Eve'ye ait bir takım doneler elde ediyoruz. Akabinde Eve'nin yaklaşık 200 metrekarelik bir evde birlikte yaşadığı annesini aşırı dozdan kaybettiğini ve zorunlu olarak yeni bir kadınla evlenip çocuk yapmış olan ve geniş bir burjuva familya ile büyük bir malikanede yaşamakta olan babasının yanına taşınma sürecini izliyoruz. Burada onu ölmek isteyip ölmeyi beceremeyen Alzheimer bir dede, taşeron inşaat firmasını yetişkin fakat bir hayli sorunlu oğluna devretmek isteyen, ne var ki talihsiz bir olay neticesinde şirketini uluslararası bankaların kontrolüne kaptıracak olan bir hala, bütün gün evde çocuk bakan fakat güzel çellistle aldatılan üvey anne ve onun bebeği beklemektedir. Eve ise bir yandan annesini kaybetmenin trajedisini yaşarken, bir yandan da bir türlü doğru düzgün sevgisini yansıtamayan babasının sanal seks hikayelerini okuyarak derin bir depresyona sürüklenmektedir. Zaten burjuvazi denilen şey dikkat ediniz hep depresyon ilaçları, sorunlu çocuklar, şeyine düşkün adamlar ve aristokrat olamayan ve fakat olabilmek için tonla para saçanlardır. (Adorno'ya da selam! Prozac society!)

Haneke bize burjuvazinin dekadanlığını, görüntüde pahalı gerçekte ucuz olan hayatlarını lafı dolandırmadan anlatırken özellikle sorunlu oğlan rolündeki Pierre'i kullanıyor. Pierre filmin birkaç noktasında frapan söz ve eylemleriyle ortaya çıkıyor. Bunların ilki evin hizmetçisini misafirlere "köle" olarak tanıtması, ikincisi ise 5-6 kişilik bir mülteci grubunu sayfiye mekanında verilen post-aristokrastik yemeğe çağırması. Yekten rahatsız edici, kafa göz girişilmiş bir burjuva ahlakı. İşte Haneke bu, dedirten cinsten. 

Filmin sonu ise bir hayli ilginç. Çağan Irmak'ın "Babam ve Oğlum"unu anıştırırcasına izleyici yaşlı ihtiyarın bu sefer Eve'nin suç ortaklığıyla eşekler cennetine gidebileceğine inanıyor, ne var ki Laurent'ler babalarını kolay kolay kaptıracak gibi de değiller. İşin en tuhafı ise bütün bu olanları bir hayli sakin karşılayan Eve'nin ölüme giden dedesini videoya çekmesi galiba. (Zaten kimi izleyiciler Eve'nin annesini bizatihi kendisinin zehirlediğini öne sürüyorlar.) 

Büsbütün bir post-modern eleştiri. Ölümün kendisi bile bir şov. Peh! 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Burjuvazinin Gizemli Çekiciliği Üzerine

1946'nın Sopalı Seçimleri vs. Örtülü Ödenekli 2015 Seçimleri - 1

Butimar’ın Boz Kanatları