Cumhurbaşkanını Seçme Meselesi

Dün Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek çok müthiş bir laf etti:
"'Halk cumhurbaşkanını bizden daha iyi seçer'" (Haberin detayları için tıklayın.)

Cümlenin içinde bir "çelişki" var. Cümleyi okuyan herkes bu çelişkiyi kolayca sezer. Cemil Çiçek diyor ki, biz; Meclisteki parlamenterler, cumhurbaşkanı seçimi söz konusu olduğunda halktan daha başarılı değilizdir.

Gören de Cemil Çiçek'in seçilerek değil de, atanarak geldiğini falan sanır! Biz yine de iyi niyetimizi koruyarak cümleyi anlamaya çalışalım:

Cemil Çiçek ne demiş olabilir?

1) Halk, biz parlamenterlere göre çok daha tarafsız bakar ve seçimini -daha- doğru olandan yapar.

O zaman, cumhurbaşkanı seçiminde son derece mahir olan halk, parlamenter seçiminde neden başarısızdır? Cumhurbaşkanını seçmekte bu derece başarılı olabileceği varsayılan halkın, cumhurbaşkanı seçemeyecek parlamenterler seçmesi başlı başına bir tezat değil midir? Bu halk, parlamenterleri kafası iyiyken mi seçmiştir?

2) Cemil Çiçek'in "biz" dediği, AKP grubu mudur? Eğer öyleyse, "halkın bizden daha iyi seçmesi", "halkın AKP'den daha iyi seçmesi" anlamında mı kullanılmaktadır? Ya da "halkın -bizden olanı- bizden(AKP'den) daha iyi seçmesi" yargısına mı ulaşmalıyız?

O zaman bu cümlenin arkasında, Meclis tarafından aday gösterilmek yöntemiyle yapılacak olan bir seçimde, Milli Görüş kökenli bir isim olacağı kesin olan Cumhurbaşkanı adayının, AKP tarafından belirlenirken zorluk çekileceği, çatlaklıklar oluşacağı, çıkartılacak adayın kimi itirazlarla karşılaşabileceği mi ifade edilmektedir?

3)Ya da Cemil Çiçek gizlice; "meclis olarak seçersek bizim, yani AKP'nin, dediği olacaktır elbette ama halka sorarsak alınacak oylar neticesinde güvenimizi pekiştiririz!" mi demek istemektedir?

Eğer öyleyse, cumhurbaşkanı seçiminden önce erken seçime gitmek ve bu desteği sandıkta görmek daha mantıklı değil midir? Ne de olsa AKP'nin oyları pek de düşüş göstermiş değildir!

Cemil Çiçek her ne demek istemiş olursa olsun, lafı daha fazla dolandırmadan paylaşmak istediğim paragrafa geçeyim. Aşağıdaki, Nobel ödüllü Güney Afrikalı yazar J.M. Coetzee'nin son romanından yaptığım alıntıyı okuyun ve bunun üzerine sadece düşünün:

"Krallıklar zamanında kralın büyük oğlunun yönetmeye en ehil kimse olduğunu düşünmek nasıl saflık idiyse, bizim zamanımızda da demokratik olarak seçilmiş birinin en ehil yönetici olduğunu düşünmek öyle saflıktır. Ardıllık kuralı en iyi yöneticiyi belirlemenin değil, şu veya bu kimseye meşruiyet kazandırarak iç çatışmayı önlemenin bir yoludur. Seçmenler- demos- ödevlerinin en iyi adamı seçmek olduğunu sanırlar, oysa ödevleri gerçekte çok daha basittir: kim olursa olsun birine icazet vermek(vox populi vox dei).Oyları saymak gerçek(yani sesi en çok çıkan) vox populi'nin hangisi olduğunu bulmanın bir aracı gibi görünebilir; fakat oy sayma reçetesi, tıpkı büyük oğul reçetesi gibi, asıl gücünü nesnel, kesin ve siyasal tartışma alanının dışında oluşundan alır. Yazı tura atmak da aynı derecede nesnel, kesin ve tartışmasızdır ve o bakımdan vox dei'yi pekala aynı derecede temsil ettiği ileri sürülebilir.(nitekim ileri sürülmüştür de.) Yöneticilerimizi yazı tura atarak seçmiyoruz- yazı tura atmak itibarsız bir etkinlik olan kumarla ilgili görülmektedir- ama yöneticileri tarihin başından beri yazı tura yöntemiyle seçilen bir dünyanın daha kötü bir durumda olacağını kim ileri sürmeye cüret edebilir?"*




*J.M. Coetzee, Kötü Bir Yılın Güncesi (2009), Can Yayınları, Sayfa: 22

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Burjuvazinin Gizemli Çekiciliği Üzerine

1946'nın Sopalı Seçimleri vs. Örtülü Ödenekli 2015 Seçimleri - 1

Butimar’ın Boz Kanatları