Yeraltım

Yeraltından Notlar için..;

Uzun yıllardır kalabalıklar içindeyim; nereden baksanız 20 yıldır! 20 yıllık kalabalığın ezdiği omuzlarım, içe doğru çöktüler. İnsan sesleri, beni büyüten akraba nasihatları, kadınlarla kavgalar, erkek erkeğe yapılan taşkınlıklar sırasında kabaran gürültü. Kulaklarımın ne kadar meşgul olduğunu size anlatamam. Onlar omuzlarımın tersine; içeriye değil dışarıya doğru büyüdüler. Çok konuşan bir toplumun eseri olarak, sağ ve sol yanımda sarktılar. Bir de saçlarım.. Dökülmesini de ağarmasını da kadınlara borçlu kıvırcık saçlarım... Döküldüler, hiç durmadan arzuladığım kadınların hayalinin bir yan etkisi olarak. Ağardılar yer yer, beni insan evladı gibi biri olarak değil de daha çok bir kısrak gibi gören validem yüzünden...

Ben bugün, dağılmış bir adamım. Herkesi kodlayan ve hayallerinin en uygun noktasına yerleştiren kocaman bir kalabalık tarafından darmadağın edilmiş bir adamım. Taşımak zorunda olduğum kişiliği taşıyamadığım için dağıldım, dağıtıldım. Beni bulmak istedikleri yerde olmadığım için cezalandırıldım. Bugün en basit bir saygının bile konusu olamadığımdan olsa gerek, kimseden bir şey bekleyemez hale geldim. İçine doğduğum kalabalığın beni dışa iterek yürüdüğü o bembeyaz boyalı dar koridorda, kapatılmak zorunda olduğum demirden kapısı olan odaya yaklaşırken kimsenin bana yardım etmeyeceğine inandırıldım. Herkese vermek zorunda olduğum sevgiyi talep edemeyecek kadar aşağılık olduğum yazdırıldı duvarlara. Dostlarım bile aşağılamakta bir beis görmedi beni, dumanlı gecelerin sabahında. Yalnızlık bile çok görüldü bana.

Her şeyi fazlasıyla anlamak bir hastalıktı, biliyorum. Bana bakan gözleri, beni konuşan dudakları ve bana tepkisiz kalanları iyi anlıyordum. Beni yalnız aşağılamak, kendi sarsılmaz egolarını sivriltmek için yanında taşıyan adamların niyetini de iyi anlıyordum. Benimle oynayan kadınların, sevişenlerin, dialog kurmaya kalkıp bana acınası gözlerle baktıklarını iyi biliyordum.

Ben aptal değilim. Aşağılanabilirim ama aptal sayılamam. Herkes bilir ki zeki bir adamım, gözlerim çok şey okur, çok şey konuşur. Lakin biraz patavatsızım ve maymun iştahım da var. Fakat asıl mesele, karakterim bozuk. Herkes bende aşağılayabileceği bir şey bulur, konusu geldiğinde de gereğini yapar. Bense onlara susarım. Onları da kaybedeceğimden korkar, öylece oturuveririm yanlarında. Yüreğim öyle bir ezilir ki... Ve bazen de öyle bir yanma... Aşık olduğum fakat erişemediğim kadının karşısına bir gün, çok güçlü bir erkek olarak çıkacağım günü hayal ettiğim anlardaki gibi yanar kalbim. Boğazıma kadar ateş basar, tek kelime çıkmaz ağzımdan. İnancım yorulur, koyverir artık kendini. Derler ki sen, aşağıladıkları kadar varsın be adam! Hayallerine yerleştirdiğin dev aynalarındaki senle o insanların zihinlerine çizdikleri sen, öyle orantısız ki. Yeteneksizsin, kalpsizsin, küstahsın ve herkesi kendine hayran bırakmakla uğraşıyorsun. Halbuki tek bir özelliğin var; aşağılıksın. Hem de çok aşağılıksın.

Bilirsin, insanın kendini aşağılaması güzeldir ama bunu başkaları, hem de hakkıyla yaparsa bu hiç iyi olmaz. Mahluk bunu kaldıramaz, o insanların kocaman karakterleri küçücük omuzların üstüne çöküverir. Sözler sipsivri bir bıçak olur, bütün geceler boyunca saplanıverir vücuduna. Tenin bile öyle kalındır ki, pislik içindeki bir yaban domuzuna bile rağbet çoktur senden.

Şimdi eminim ki, hayatta insanlar arasında yaşamaktan daha zor hiçbir şey yoktur. İnsanın bildiği gibi yaşaması, yalnız ruhunu doyurmak için çabalaması önünde bu kalabalıkların kılıç gibi sözleri, ok gibi bakışları vardır. Seni en başından en sonuna dek ittiren o iğrenç kışkırtmalar, büyük adam olmak zorundalığı ve kafese konulan zevklerin, öylesineliğin, oluruna bırakışların. Sen bu dünyada yaşamıyorsun albayım, senin ruhun da aramızda olmayı hak etmiyor. Kalbin zayıf, rekabetin yok.

Yaşayan ölüler için en güzel yer kitaplardır, ruhları sayfalarda gezinir. Var git sen de yaşanacak bir yer bul, bir kütüphaneye sığın. Yerkabuğunun üstünde senin için kitaplardan başka dost kalmadı. Yeraltında uluyan, adını çağıran ölüler var, sayfaların arasından seni çekiyorlar. O eli tut albayım, o el ne kadar soğuk, ne kadar nasırlanmış olsa da, o eli tut, bil ki o, sana yalnız sen olduğun için uzanıyordur, emin ol...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Burjuvazinin Gizemli Çekiciliği Üzerine

1946'nın Sopalı Seçimleri vs. Örtülü Ödenekli 2015 Seçimleri - 1

Butimar’ın Boz Kanatları