Kayıtlar

Sol ve Radikal Solu Gülümseyen Sosyalizm Üzerinden Düşünmek

Korkut Boratav, bugünkü Avrupa siyasetinin sol figürlerinden Yunan Syriza ve İspanyol Podemos dışındaki hiçbir oluşumu “gerçek solun” içinde görmez. Daha doğrusu, sistemin içinde kalanlarla sistemi dönüştürmeye çalışan yapıları aynı tanımla tanımlamanın imkansızlığına dikkat çeker. Ne var ki onun bu kesif ayrımına ana akım medya kuruluşları küçük bir ilaveyle adeta virgül koyarlar: Sol ve Radikal Sol ayrımları. Bu terminolojiye göre başta İngiliz İşçi Partisi, Fransız Sosyalist Partisi ve Alman SPD’si olmak üzere Avrupa’da uzun yıllardır siyaset sahnesinde rol alan bu partilere Sol denilirse, Yunan Syriza ve İspanyol Podemos ve hatta İtalyan Beş Yıldız Hareketi Radikal Solu temsil etmektedir. Peki ama bu iki kavram arasındaki fark nedir? Bu farkı sorgulamak için Türk siyasetinde tarihsel bir yolculuk yapalım ve olguları yerli yerine yerleştirelim. 1960’ların Türkiyesi’nde siyaset sahnesinde yer alan önemli figürlerden biri olan Mehmet Ali Aybar’ın “Sovyetlere rağmen Sosyalist...

Bir Bakışta Kıvılcımlı: Saklı Hazine

           Hikmet Kıvılcımlı adı geçtiğinde, akıllara el an 12 Mart Muhtırası için söylediği “Ordu kılıcını attı.” sözü ve 27 Mayıs’ta MBK’ya çektiği kutlama telgrafı gelir. Şüphesiz bu bed nam, onun temsil ettiği siyasi düşünceyi anlama çabamıza yersiz bir takoz koyar. Bununla birlikte, Murat Belge’nin belirttiği gibi, bu biraz da tasarlanan bir sosyalist devrimde asker sınıfı için biçilen rolün zımni taşıyıcısı gibidir. Öyle ki Kıvılcımlı’da askeriye sınıfı, komünist teorisyenlerin örgütlediği o beklenen devrimin taşıyıcı kolonları olacak, burjuvazinin melun düzeninin yerle bir edilmesinin ilerici ve devrimci gücü olacaktır. Elbette askeriye sınıfına biçtiği bu rol, ne Yön Dergisi çevresinin, ne Milli Demokratik Devrimcilerin saf cuntacılığının uzağından kıyısından geçmemektedir. Onun düşüncesindeki bu vurgu, tarih tezinin içerisinde yer alan küçük bir anekdottan ibarettir. Hikmet Kıvılcımlı’da Ordu hiçbir zaman ihtilalci niteliğ...

Liberalizmin Türkiye’deki Taşlı Yolları

          Bir keresinde AKP’nin kurucu aktörlerinden Mülkiyeli abimiz Abdüllatif Şener “Her Mülkiyeli biraz solcudur.” buyurmuştu. Siyasal Bilgiler’in önde gelen liberal hocalarından Aydın Yalçın’ın 1956’da yazdığı bir yazıdaki Keynes güzellemeleri düşünüldüğünde, filhakika yerinde bir tespit olduğu söylenebilir. Aydın Yalçın ve eşi Nilüfer Yalçın’ın ön ayak olduğu ve Türk siyasal hayatının özgün girişimlerinden biri olarak düşünülebilecek Hürriyet Partisi’nin ideolojik kaynağı olan Forum Dergisi’ndeki Keynesyen momentum bununla da sınırla değildir.   H. Emrah Betiş’in belirttiği gibi, Ali Fethi Okyar’ın Cambridge mezunu oğlu, iktisat profesörü Osman Okyar da Keynes’ten yana tavır alır. O dönemler liberal düşüncenin büyük ismi F. Hayek’ten bahis açan neredeyse yok gibidir. Türkiye’deki liberalizmin fikri ufku, döneminin çevresel koşulları ve aydın duygusallığının tabii sonuçları itibariyle amorf nitelikler gösterir.   ...

Buhran Sonrası Halk Evleri ve Köycülük

1929 Büyük Buhranının yaşandığı modern Batının kapitalist düzeni Genç Cumhuriyet için ürkütücü olunca, “kendi özümüze dönüp bir bakalım, belki bir şeyler buluruz.” Anlayışı devreye girdi. Kemalist modernizmin yasa yapıcıları, halkı modernizmin şaşalı transformasyonuna sevk edemedikçe, Rus Narodniklerinin yaptıkları gibi, halka doğru, “köy” e doğru gitmeye başladılar. (Tıbbıyelilerin yürüyerek Yalova’ya gitmeleri bugün tebessüm ettiren bir hatıradır.) Yapmaya çalıştıkları şey şuydu: Madem modern kapitalizm krizler yaratıyor ve madem halk da modernliğe teşne değil, o halde kendi modernizmimizi kendi özümüz olan köyden, tarım ekonomisini temel alarak çıkartalım ve bir de bu şekilde deneyelim! Zaten hali hazırda namevcut bir işçi sınıfı realitesi, yegane beşeri odağı köy olarak belirliyordu. Tek Parti döneminin önemli bir ideolojik aygıtı olan halk evleri girişimi özü itibariyle bu tuhaf romantizmin sonucuydu. Daha İslami bir tandansta bulunan ve başına buyruk hareket eden Türk O...